Narsisizm: İlişkilerden aciz mi yoksa sınırda mı?
Günümüzde deneyimlediğimiz şey, duyguların yoğun bir şekilde taşması ile gerçek duygusal boşluğu maskeleyen duygusallığın abartılmış bir üretimidir. Narsizmin oluşumunda ve gelişiminde bebeklik çağı en büyük zemini oluşturur. Çünkü bebeklik çağında bebeğin sağlıklı bir gelişim için bakım veren kişilerle bir bağ oluşturması gerekir. Ne var ki bu bağın kurulamadığı durumlarda narsistik kişilik örüntüsü oluşmakta dolayısıyla birey yaşamın ilk yıllarında dahi yalnızlık çekmekte ve gereksinimlerini karşılayamadığı için kendisine yetmeye çalışma deneyimini yaşamaktadır. İşte bu bağın oluşmaması, bebeğin gereksinimlerinin yok sayılması, bebeğin düş kırıklığına uğraması gibi olgular olumsuz duyguları deneyimlemesine zemin hazırlamaktadır. Bu şekilde gelişim gösteren sürecin ardından bebek nesneye yapması gereken yatırımı kendisine yapar ve dış dünya yerine iç dünyasında yaşamayı tercih eder.
Nedir bu narsizm?
Narsizm, sadece bireyin değil, çevresindeki ilişkilerin de etkilendiği karmaşık bir durumdur. Anlamak ve bu tür bir durumla başa çıkmak, hem bireyin hem de toplumun psikolojik sağlığı için önemlidir. Empati, anlayış ve profesyonel destek, narsistik kişilik bozukluğuyla baş etmekte yardımcı olabilir ve bireyin daha sağlıklı bir benlik algısı geliştirmesine katkıda bulunabilir.
Normal narsisizm bireyin kendisi, yakın çevresi ve çevresindeki diğer insanlarla uyum sağlaması ve çevresinin beklentilerini karşılayabileceği duygusunu yaşantılamasıdır. Kişinin kendine verdiği değer ve özgüvenin hiçbir korku bulunmaksızın olabildiğince yüksek olması ve başkalarından gelen olumlu olumsuz etkilerin kişinin özgüvenini olumsuz yönde etkileme gücünün en aza indirildiği durumdur. Kişi kendisinden beslenirken diğer kişilerin kendisiyle olan görüş ve düşüncelerine odaklanmaz. Elbette diğer kişiler tarafından sevilmek, beğenilmek her insanı mutlu eder. Bu gereksinimlere tüm insanlar ihtiyaç duyar. Bu gereksinimin doyurulması için hak ettiği değeri alabilmek için çok zaman harcaması ayırt edici olabilir. Bu amaç için her şeyi göze almak da yaşanan bir diğer zorluktur.
Maske: “Aşırı” duygularla kalıcı bağlantı
Narsistik kişilik bozukluğu, kişinin kendisine duyduğu aşırı hayranlık, başkalarından sürekli övgü ve takdir beklemesi, empati eksikliği, diğer insanları manipüle etme eğilimi gibi belirgin özelliklere sahip olduğu bir durumdur. Bu kişiler genellikle kendilerini olağanüstü, yüksek başarıya sahip ve özel hissederler. Ancak, bu dışarıdan bakıldığında genellikle bir maske gibi görünen bu özelliklerin, aslında bir iç çatışmanın sonucu olduğu düşünülmektedir.
Savunma: Gerçek hislerden uzaklaşmak…
Patolojik narsizme sahip olan bireyler kendinden tamamen emindirler. Her ne kadar başkalarının düşüncelerini önemsemez bir tavırla davransalar da içsel süreçte tamamen başkalarının düşünceleriyle beslenmeye açık olabilmektedirler. Patolojik narsizmde bireyin dıştan gelen yorumlarla beslenmeye çok açık olması gözlenir. Normal narsisizm ve patolojik narsisizmi ayırmayı sağlayan faktör tam da budur. Patolojik narsizmli bireyler kendi içlerindeki olumsuzlukları, değersizlik duygularını çevrelerine yansıtarak rahatlama yolunu seçerler ve bu çokça başvurdukları bir savunma düzeneğidir. Bu sebeple de eleştiri ve olumsuzluğa diğer insanlara göre daha duyarlıdırlar. Bazen bu duyarlılık öfke ve saldırganlık olarak görülebilir.
Patolojik narsizmde bireyler bir bakıma kendilerini kendilerine göre bir tehdit algısı oluştuğunda koruma altına alırlar ve bunu bir savunma haline getirip sonrasında bu durumu kişilik organizasyonunun içine dahil ederler. Kişilik, kişiye özgü kalıcı özellikler anlamına gelir ve bireyin duygusal ve davranışsal etki ve tepkilerini içeren önceden tahmin edilebilir rutin bir durumdur. Kişilik bozukluğu ise normalden sapma olarak değerlendirilir. Kişilik bozukluğunda sıklık ve yaygınlık olayları topluma ve kültüre göre değişim gösterebilmektedir. Narsisizm özellikleri gösteren bireyler amaçlarına ulaşabilmek için diğer insanları kullanabilirler, çevresindeki kişilere değer verip onlardan da değer bekleyebilirler. Ne var ki aynı oranda tezatlık gösteren bir durum da çevredeki kişilerden bu değer beklentisine rağmen eşduyum gösterememeleridir. Bu günümüz tüketici toplumunda hiç de az rastlanan bir durum değildir.
Kimse söylemezse ben söylerim…
Narsistik kişilik yapısı farklı kriterlere göre belirlenmiştir. DSM-5 tanı kriterlerinde ise daha çok büyüklenmeci narsizmin özellikleri kriterize edilmiştir. Narsistik kişilik yapısını anlayabilmek adına bu kriterlerin varlığı ya da yokluğu sizlere bazı fikirler verebilir. Yani kimse söylemese de kişi kendisini belli eder. Buna göre narsistik bireylerin; kendisinin çok önemli olduğu duygusunu taşıma, başarılarını ve yeteneklerini abartma, yeterli bir başarı göstermeksizin üstün biri olarak bilinmeyi bekleme, sınırsız güç – zeka – güzellik ya da kusursuz sevgi üzerine kafa yorma, özel ve eşi bulunmaz biri olduğuna ve ancak özel ya da toplumsal durumu olan kişilerin kendisini anlayabileceği gerektiğine inanma, çok beğenilmek isteme, hak kazandığı duygusu taşıma, kişiler arası ilişkilerde kendi çıkarlarını kullanma, empati (eşduyum) yapamama, çoğu zaman başkasını kıskanma veya başkalarının kendilerini kıskandığını düşünme, küstah ve kendini beğenmiş tutumlar sergileme, eleştirilere öfke, utanç veya küçük düşme tepkisinde bulunma gibi semptomlardan en az beşi erken erişkinlik dönemi ile başlayan beğenilmeye ve takdir edilmeye yönelik aşırı ihtiyaç ve eşduyum yokluğu ile ortaya çıkan sürekli davranış biçimi olarak benimsenir.
Patolojik narsisizm nasıl ortaya çıkar?
Psikodinamik kurama göre çocukluk çağında yaşanan korku, başarısızlık, bağımlılık gereksinimlerinin ebeveyn yokluğu ya da herhangi bir durumdan ötürü ihmal edilmesi, eleştiri ya da sergilediği davranışlara yönelik alaycı tepkiler görmesi patolojik narsizme sebep olduğu düşünülmektedir. Narsistik kişilik yapılanmasına sahip bireylerin ergenlik araştırmalarında kendilerinin istemediği ve arzu etmediği yönde gelişim gösteren olaylar karşısında savunucu davranışlar sergiledikleri hatta sözel ya da fiziksel davranış sergilemekte çekinmediklerini ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır.
Ayrıca demografik özelliklerden biri olan eğitim durumu da narsistik yapılanmayla anlamlı bir değişiklik göstermektedir. Yapılan araştırmalar narsizmin türlerini tespit etmek için son yıllarda çoğalmıştır. 1995 yılında Kernberg’in habis narsizmi tanımlamasının üstüne birçok araştırmaya konu olmuştur. Erten, 2005 yılında yaptığı çalışmada utangaç, çekimser, kendine yönelik yetersizlik duyguları yaşantılayan, uyarana karşı doyuma ulaşma konusunda büyük tahammülsüzlükler yaşayan kapalı bir narsisistik yapının olduğunu açıklamıştır. Kapalı narsisistik yapıdaki kişiler kendilerine yönelik aşağılık duygularıyla başa çıkmak için onları engellemeye yönelik aşırı bir içselleştirme durumunda bir yapılanmadır.
Ve Freud
Freud narsisizmi dış dünyadan çekilen libidonun benliğe yöneltilmesiyle ortaya çıkan bir durum olarak açıklamıştır. Bu sebeple içsel bir boşluk yaşayabildikleri ve başkalarına karşı duydukları yoğun gereksinim, reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık göstermelerine yol açarken diğer taraftan da bilinçdışı düzeyde bir hayranlık besledikleri çevre tarafından yıkıma uğrayacakları korkusunu taşırlar. Birçok vakada depresyon ve değersizlik ön plana çıkmaktadır. Erken dönemde başarıyla sağlıklı bir şekilde yapılamayan özdeşim bireyi olumsuz yönde etkiler. Bu etki üst benlik yapılanmasında da yetersizlikler yaşar ve içini doldurmaya çalışan fakat bunu bir türlü başaramayan birey değersizlik duygularıyla karşılaşır. Farklılaşmaya tahammül edemeyen birey duygusal doygunluğa erişemeden antidepresif savunmalar kullanan ve kimliğinde depresif temalar da barındıran bir bozukluk ve hastanın içsel süreçleri olarak gözlenir.